Pazartesi, Temmuz 25, 2011

Sıcaaak


Çok sıcak... Normalde soğuk olan bizim ev bile hamam gibi ve benim uzun zamandır ertelediğim bazı işlerimi sonunda halletmem gerekiyor artık. Oturdum bir yere çalışıyorum. Birazdan kütüphane'ye gitmem gerek ama havalandırması olmayan, nefes almanın imkansız olduğu o binaya girmeyi gözüm yemiyor pek. Yine de yapmak zorundayım.
Fotoya gelince;
Tabi ki yeni değil. 2004 Eylül'ü Yalvaç'ta çetkim. Göünen şahsiyet kuzenim Ümran. Gün boyu şöyle dur, böyle bak,öyle zıpla tarzı komutlarıma maruz kalıp akşam da saat 8 civarı uykuya dalmıştı...

Çarşamba, Mayıs 25, 2011

Ölmedim, süründüm ama hala buradayım...

En son İnfaz yazımın üstünden 4 ay geçmiş.
Evet, infazın sonucu ölüm olmadı ancak ilk 1 ay ölmekten beter ettiler. Kendi şapşiliğimin bürokratik olayların inanılmaz sıkıcılığına eklenince 28 şubat'a kadar geçen dönemde hem kendim ağladım, hem de ev halkını sıkıntıdan ağlattım.
Neyse kolay telafi edebildim...
Seçimler de yaklaşıyor sağda solda partilerin ilanlarını gördükçe ve densiz, hesapsız, çıldırmış projelerden bahsedildikçe kendi yerimde kudurup duruyorum, yazasım geliyor ama henüz yazamıyorum.
yazıcam bir ara...

Perşembe, Ocak 27, 2011

İnfaz


Aylardır hatta yıllardır beklediğim gün geldi. Yarın saat 10'da tezimi savunmak için Ankara'da olacağım. Birçok kişi savunmadan alnımın akıyla kutrulacağımı savunurken benim gözümün önüne garip görüntüler geliyor.
I have dynamic images of rapidly escalating and intensitying danger regarding my thesis defense meeting. Aslında ykarıda geçen cümle "images of rapidly escalating and intensifying danger" tezimin çerçevesini oluşturan 2 önemli kavramdan biri. Bu yazıyı yazmaya başlayana kadar şu andaki kaygımın looming vulnerability ile ilgili olduğunu aklıma bile getirmemiştim.
Bu süreç içinde incelediğim kavramları kendi üzerimden tekrar tekrar düşünmüşlüğüm vardır. Perfectionism, olmazsa olmaz. parental bonding, özellikle yamaç doğduktan sonra kabuslarıma giren bir soruyu tüm geçtiğimiz yıl boyunca tekrar tekrar tetikledi, "ben nasıl bir anneyim? çocuğuma zarar mı veriyorum". Üstünde kendim üzerinden düşünmediğim bir looming vardı. Savunmadan 1 gün önce bunu da halletmiş oldum. mutluyum, gururluyum... (aslında bunun aslı yarın saat 12 civarı belli olacak).
Bugünün yazısında başlarken aklımda bunları yazmak yoktu. Aslında bunları farketmem iyi oldu...
Yazabilirsem yarın tekrar yazacağım, savunmadan geçince insanda nasıl değişiklikler oluyor, looming maladaptivity ortadan kalkıyormu, boy uzuyor, cilt güzelleşiyor, selülozlar ortadan kalkıyormu.
Günün fotosu da buracıkta. Ne koyacağıma hanüz karar vermedim. Sonra anlatırım.

Cuma, Ocak 21, 2011

karnabahar ve bir daha doktora yapmam...


Üniversiteye başladığım yıl annemlerin evde olmadığı yaklaşık 1 aylık bir zaman dilimini evde geçirmiştim. Bir arkadaşım o ay boyunca ara ara bizde kalırdı. Birlikte eğlenip pek çok ortak saçmalığa imza attığımız biriydi kendisi. (Belki de bu ortak saçmalıklardan dolayı hissettiği utanç yüzünden benimle görüşmüyorsun dilara-e). Herneyse, ev boş, mutfak bizim, nenemin ara sıra getirdiği yemekleri saymazsak bakanımız yok, biz de yemek icat etme işine girdik. Bulduğumuz malzemeleri karman çorman edip saçma ama kimisi lezzetli bazı yemekler icat etmeye giriştik. (Ardacım, vaktiyle Övül'ün yemediği susam çorbası da bu döneme ait bir yemek-Bööyk)
Her akşam farklı yemek yapıp ardından onlara keyifle isim koyardık. Aklımda kalan isimler "çocuklarına analık", "saçımı süpürge", "mastır" ve "doktora" idi. Mastır yumurtayla fırında yapılıyordu. doktoranın ana malzemesi ise karnabahar idi. Öyle gülüp gülüp eğlenirdik. Daha okula yeni başladığım için master doktora gibi planlarım olmadığından o dönemlerde bu yemeklerle vakit geçirip kendimizi master, doktora yapmış insanlar sayardık.
Doktora tez savunmamın tarihinin belli olduğu (tam 1 hafta sonra) şu günlerde aklıma nedense bu yemekler geldi. Tez döneminin de bir yan etkisi olsa gerek şu ara dilimden düşürmediğim şey "Bir daha doktora yapanı ne yapsınlar". Bununla oldukça uyumlu olarak da karnabaharla da bir hoşlaşmama durumum var. Düşünüyorum daha implicit bir boyutta bunlar alakalı mıdır?
Aha günün fotosu da budur:

Salı, Ocak 04, 2011

Mekdanıls ve SPAMMMM


Bugünün milliyet gazetesinde bir haber gözüme ilişti. MCDonalds fast food'un obeziteye neden olmadığını, obezite oranının en yüksek olduğu bölgelerde faaliyette olmadıklarını söylemiş. Bu önerme hatalarla dolu.
Birincisi, obesite'nin en yaygın görüldüğü bölge pasifik adaları ve obesite oranında son 100 yılda inanılmaz bir artış olmuş. Bunun sebebi evet MCDonald's değil ancak yine batı kültürünün o bölgeye tanıttığı bir yiyecek olan spam.
Normalde bu bölgede yaşayan kişilerin metabolizması yılın büyük bir bölümünü kıtlıkla baş edecek şekilde ayarlı (heyooo evrim, Darwin ve natural selection). Bu adalar giden misyonerler dinlerinin yanında spam de götürerek halkın bu ürünle tanışmasını sağlıyorlar. Halk bu yiyeceği çok beğeniyor ve çokça tükeymeye başlıyor. Spam her mevsim bulunduğu için artık kıtlık sorunu da olmayınca kıtlıkla baş etmeye ayarlı metabolizma "kilo" yapıyor.
Amerikalar ilk keşfedildiği dönemde avrupadan gidenlerin görütdükleri mikroplar yüzünden bağışıklığı bu mikroplara alışık olmayan birçok yerli bizim önemsiz diye nitelendirdiğimiz hastalıklar yüzünden ölmüşler. hatta bazı adalarda yerel halk tamamen ortadan kaybolmuş. Spam yoluyla yaşananlar aynı sürecin daha yavaş ve daha acılı hali.
Dikkatimi çekti bu haber çünkü şu sıralar ödev okuyorum ve en populer ödev konularından biri obezite. Unutmadan ödevlerde "kaynak yazın, kaynak yazın" diye tepinip duruyorum. kendim de kaynak göstermeliyim şu durumda.
SPAM hikayesi Oliver Sacs'ın "renkkörleri adası" adlı kitabından.
Günün fotosu da Çin'den Yangtze Havzasında bulunan tapınaklardan birinin bahçesinden.