Pazar, Temmuz 26, 2009

Tatil

Yarın sabah Yamaç'la ilk tatilimize çıkıyoruz. Ida ve Özlem'le 4-5 gün geçireceğimiz Bodrum'a gidiyoruz. Heyecanlı ve endişeliyim. Hazırlıklarımız neredeyse tamam. Sabah 4 gibi yola koyuluyoruz. Bakalım bizi neler bekliyor...

Cuma günü görüşürüz

Perşembe, Temmuz 23, 2009

Yedigöller ve mangal dumanı



mangal dumanının bu kadar güzel görünebileceğini hiç düşünmezdim. Yedigöller'e gittiğimiz o günün öncesine kadar. Hem güzel fotoğraflar çeki hem de mangalda pişen kuzu pirzola kokusunu içinize çekebiliyorsunuz. Kalabalığa karşın huzur içinde olabileceğiniz bir yer Yedigöller. Tekrar gidilmesi planlanan ama gitmek için bir türlü organize olunamayan bir yer aynı zamanda.

Köprünün üstündeki tabi ki yine Arda...

Pazartesi, Temmuz 20, 2009

yamaçiko boğaz gezisinde


Geçen salı, şu anda İstanbul dışında yaşayan Pınar, kardeşi Başak, Özlem ve İda ile bir kaçamak yaptık. Boğaz vapuruna binip Anadolu kavağına gittik. Yamaçikonun şimdiye kadarki en uzun deniz yolculuğu oldu. Benim aksime kendisi oldukça keyif aldı bu yolculuktan. Yol boyunca sallanan vaprda bir oraya bir buraya atlayıp durdu, uyuyan uyumayan bilimum turist kişiyi taciz etti, pet şişelerin üstünde taklalar attı...
Ben ise yol boyu bu çığırtkanın peşinde koşmaktan bitap haldeydim.

Gezinin başlangıcından bir fotoğraf aşağıda. pardon yukarıdaymış.
Yeniköy iskelesinde bineceğimiz vapurun yanaşmasını bekliyorken....

Cuma, Temmuz 17, 2009

2003 şubat

Fotoğraf çekmeye 13 yaşında babamın polonya pazarından aldığı emektar zenith ET ile başladım. Pozometresi dışarda, metal gövdeli, ağır, tüm zenithler gibi zaman zaman perde hatası veren bir makinaydı benim emektarım. Emektar diyorum çünkü kendisini 6-7 yıl kullandım. Polonya pazarına gidip çeşit çeşit lensler bile aldım ona. Güzel fotoğraflar da çektiğim oldu kendisiyle. Hatta bir dönem yapışık kardeş gibi yaşıyorduk kendisiyle. Nereye gitsem yanımdaydı. Severdim kendisini.
Üniversitede daha fazla ilgilenmeye başladım fotoğrafla. Eski hobim olan resim'e vakit harcamak istemiyordum artık. O dönemde nenemim sponsorluğunda Canon A-1 sahibi oldum ama Zenith hala hep yanımdaydı. Çift makina çalışıyor, Zenith'le siyah-beyaz çekiyordum. Ancak Canon ya da Canan, Canon'cu oluşumun başlangıcıdır.
300D Ocak 2003'te alındı. E çağ değişmişti artık ve dijitale geçiş lazımdı. 300D ile İstanbul'da birkaç ısınma turu attıktan sonra çıktığımız ilk tatilde Paris'e düştü yolumuz.
Aşağıdaki fotoğraf malum kulenin altında bir gece çekildi. Yeni makinam ve ben o zaman ısınma turları atmaktaydık.


300D duymasın ama daha sonra hiçbir makinayla Zenith'imle kurduğum ilişkiyi yaşayamadık.

Salı, Temmuz 14, 2009

"İnek Denizi"


Dünkü uzun yazıdan sonra artık Eğirdir dosyasını bir süreliğine kapatmam gerektiğini hissettim. Evet özledim, takıntılı şekilde özledim, bazen rüyalarıma girecek şekilde özledim, biliyorum ama biraz başka şeylerden de bahsetmek fena olmaz diye düşünüyorum. Tabi kapanışı da farklı bir fotoğrafla yapayım dedim.
Bu fotoğrafı 2003 Temmuzunda çektim. Eğirdir'in simgesi olan çatal zirveli "Sivri" dağının eteğiden çektim. Bu yerin biraz aşağısında evler başlıyor ve halk arasındaki adı "inek denizi". Eskiden bu bölgede ev yokmuş ve evlerin tuvaletleri temizlendikten sora atıklar arabalarla getirilip buraya dökülürmüş. İşin garip tarafı o dönemde şehirlerarası (Konya- Isparta) yolu da bu bölgenin biraz altından geçiyormuş. İnek denizi adı nereden geliyor gerçekten bilmiyorum ama güzel manzaralı, havadar bir yer.

Pazartesi, Temmuz 13, 2009

Kirliliğin Fotoğrafı



Özel gün ve özel istek temalı postları saymazsak neredeyse bütün fotoğraflarda Eğirdir var ve mutlaka 1-2 çift laf etmişim göldeki bozulmadan. Bugün biraz araştırma yaptım bununla ilgili. Göldeki kirlenme oranı ve bozulma gerçekten de beklediğimin oldukça üzerindeymş ve iyi haber birileri bu konuda çoktan birşeyler yapmaya başlamış bile.

Bir gazete haberiyle başlayalım:

O KİRLİLİĞİN FOTOĞRAFIDIR: Türkiye’nin ikinci büyük tatlı su kaynağı olan, doğa harikası Eğirdir Gölü kirlilik alarmı veriyor
Çevresindeki yerleşim yerlerinin evsel ve sanayi atıklarıyla, tarım ilaçlarıyla kirletilen Eğirdir Gölü’nde hazin sonu önlemek için çalışmalar sürerken, sudaki balık türleri hızla yok oluyor.

Milliyet gazetesinin haberine göre; Göldeki zengin balık türleri ve tatlı su ıstakozu kerevitin hızla azalarak tükenme noktasına gelmesi üzerine Isparta Valiliği ve Çevre Orman İl Müdürlüğü’nün geçen yıl uygulamaya başlattığı Eğirdir Gölü Yönetim Planı’na en büyük proje desteği WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Siemens Ev Aletleri’nden geldi. İki yıl sürecek çalışma kapsamında, gölün eski canlılığına kavuşması için balıkçılık ve tarım eğitimleri veriliyor, ekoturizm alternatifleri hazırlanıyor.

50 kilometre uzunluğu, 16 kilometre genişliğiyle Isparta’nın denizi olarak algılanan Eğirdir Gölü’ne gelecekte de Antalya ve Ankara’nın potansiyel su kaynağı gözüyle bakılıyor. Göl, geçen sene yaşadığı kuraklık tehlikesini bu yıl gelen yağışlarla atlatmış gibi görünse de, çevresindeki 80 yerleşim yerinin evsel ve sanayi atıklarıyla, tarım ilaçlarıyla acımasızca kirletiliyor.

Proje desteği

2008’de hazırlanan yönetim planının hedefi, gölün kirletilmesine engel olmak... Yönetim planının hazırlanmasında da aktif olarak yer alan WWF Türkiye, planın uygulanması aşamasında da Siemens Ev Aletleri’yle “Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat” isimli proje için işbirliği yaptı. Proje kapsamında, gölün çevresinde konuşlanan çiftçilerin tarım ilaçlarıyla gölü kirletmemeleri, damla sulama yöntemleriyle su kaynağını daha planlı kullanmaları için eğitim veriliyor. Göldeki balık türlerinin azalması sonucu uygulanan avlanma yasağıyla zor durumda kalan balıkçılara, sürdürülebilir balıkçılık eğitimi uygulanıyor.

Projeyi Eğirdir’de anlatan Siemens Ev Aletleri Pazarlama Müdürü Ayşe Özkaya, “Eğitimler sayesinde çiftçilerimiz, hem kendi arazileri hem de ülkemizin ve dünyamızın geleceğinin korunması adına ellerinden geleni yapacak” dedi. WWF Türkiye Genel Müdürü Filiz Demirayak ise “Gölün gelecekte var olabilmesi, sürdürülebilir tarım ve balıkçılık faaliyetleri, bölgedeki kirlilik unsurlarının bertarafı ve yöre halkına alternatif geçim kaynağı sunacak faaliyetlere bağlı. Göldeki kirliliğe ‘dur’ denilmeli” diye konuştu.

Balıkçılar: Lağım çukuru gibi kokuyor

Göldeki balık türlerinin hızla yok olması üzerine 2008’de 4 yıl süreyle uygulanacak av yasağı getirildi. 2005’te 114 ton kerevit (tatlı su ıstakozu) avlanırken, bu 2007’de 11 tona düştü, şimdi ise çok daha az miktarda olduğu tahmin ediliyor. Yakın zamanda yüzlerce ton avlanan sudak balığı ise neredeyse hiç kalmadı. En büyük geçim kaynaklarının yok olmasından korkan balıkçılara göre, derelerin atık taşıdığı gölün tabanı lağım çukuru gibi kokuyor.


Bugüne kadar göldeki bozulmayla ilgili bilgilerim kendi gözlemlerimden, bölge halkının (çoğunlukla annemin kuzenleri) anlattıklarından ve nenemin anlattığı eski hikayelerden geliyordu. Bozulma 1950’lerde başlamış. “Hizmet sektörü”nün hız kazanması ve dönem politikacılarnın uzun vadeli olmayan islah politikaları sonucu ilk büyük zarar göle tatlısu levreği (sudak) ya da yerli halkın deyişiyle “dişlibalık” yumurtalarının atılmasıyla başlıyor. Bunun sonucunda gölün faunasında ciddi değişiklkler olmaya başlıyor. Nenemin ben çocukken anlattığı bütün o güzel balık türleri mesela kavinne (Phoxinellus handlirschi ), sıraz (Capoeta pestai), Yağ balığı(Pseudophoxinus egridiri) ve adını nette bulamadığmı çiçek balığı, hızla yok olmaya başlıyor. Elde sadece bana göre yavan bir tadı olan sazan, biraz gümüş balığı, sudak ve eğrez kalıyor. Nenem eski günlerden büyük bir özlemle bahseder. O lezzetli balıkları nasıl tuzladıklarını, göl kenarında buğday yıkanırken bütün balıkların akın akın geldiğini anlatır. Eski evlerin güzelliğinden de bahseder. Şu anda önünden konya yolunungeçtiği ilçe merkezinin güney kısmını oluştran evlerin önü o dönemde göle açılırmış. Her evin önünde gölden gelen suyun toplandığı bir havuz varmış. Annemler o havuzda toplanan yengeçleri seyrederlermiş çocukken. Şu anda göl kıyısında bu güzel evlerden bulmak imkansız. Hepsinin önünden sevimsiz br asfalt geçti ve daha da fenası eski evlerin sahipleri bu konakların önlerine betonarme apartmanlar diktiler. Bu apartmanlarla ilgili anılarımı ve çocukluk tepkilerini başka zamana bırakacağım. Şimdilik odağımız farklı...
Sudak’ın ardından kerevit gelmiş göle. Bu gerçekten ilginç çünkü bugün bu aaştırmayı yapana kadar ben de kereviti gölün orijinal faunasındaki canlılardan biri sanıyordum. Böyle değilmiş. Kerevit tohumları 1966’da atılmış ve 1980’lere kadar göl dünyanın en büyük kerevit üreticisiymiş. Ardından yanlış avlanma ve bilinçsizlik nedeniyle kerevitlerde bir çeşt mantar türedi ve bu kapı da kapandı.
Bununla beraber Demirel iktidarı döneminde gölün suları Isparta ovasını sulamak için kullanılmaya başlandı. Ardından Gönene ve karacabey barajlarına da su gönderilmeye başlandı. Göün sulaı çekildikçe çekildi. Hatta hak arasında “Demirel gölü kurutmaya çalışıyor” esprileri dönmeye başlamış bu dönemde.
Bugünkü hali gazete haberlerinde görüldüğü gibi. 4 yıl süreyle balık avlanması yasaklanmış . Yeni projeler geliştirişmiş ancak ek çoğu için çok geç. Geri dönülemeyecek bir yerdeyiz. Göle her bakışımda 1950’lerde iktidarda olan “merhum” bazı politikacıları ve ısparta’nın “Çoban Sülü"sünü “SEVGİYLE”!!!!! anıyorum.

Not: Bunu yazarken bilgilerimi doğrulamada, yeni bilgiler edinmede ve balık isimlerinin latıincelerini bulmamda faydası olan bir kaynağı yazmadan geçemeyeceğim.
Kesici, E., & Kesici, C. (2006). Eğirdir Gölü (Isparta)’nün Doğal Yapısına Yapılan Müdahalelerin Gölün Ekolojik Yapısına Etkileri . Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, 23, 99-103.

Not 2: Nenemin yazılışı “nene” dir. Nine değildir. O sadece benim nenemdir. Şadiye Talay’dır.

Eğirdir'e devam


Odağımı dağıtmadan devam edeyim istiyorum. yine 2006 Eylül ayında çekildi bu fotoğraf. Normalde Eylül ayı gölün oldykça durgun olduğu, fırtına-dalganın pek olmadığı bir dönemdir. ancak O gidişimde neredeyse hiç sakin bir güne denk gelemedim. Fotoğrafta da rüzgar hissediliyor bence. Bir diğer şey de adada göl seviyesine inebilmekti. Evet o anlık hoş birşeydi ama bunu n sebebinin gölün çekilmesi olduğun bilmek pek de iyi hissettirmiyor insana.

Cuma, Temmuz 10, 2009

Çarşamba, Temmuz 08, 2009

Hamam


M.S. 1. yüzyıldan kalma bir hamam. Şahıs kuzen Ümran...
Yer Yalvaç, Psidia Antiochea

Pazartesi, Temmuz 06, 2009

Eğirdir 2006


Eğirdir'e en son 2006 eylülünde gitmiştim. evden "Ankara2ya kongreye gidiyorum" diye çıkıp. gerçekten Ankara'ya uğrayıp. Aslı'nın evinde kahvaltı edip, öğlen otobüsüyle Eğirdir'e gitmiştim.
Son gidişim hayakırıklığı idi. Eğirdir'den ayrılırken hissettiğim duygu daha öncekilere göre çok farklıydı. Yoğun bir hüzün ve kayıp hissi hakimdi. Eski güzellikleri bulamamıştım, gölün suyu çekilmiş, kıyıları sazlıklar kaplamaya başlamıştı.
Çirkinleşmesine karşın hala güzel kalabilen bir yer Eğirdir... İstanbul gibi.

Cuma, Temmuz 03, 2009

Küçük Lord için özel


Biraderim Küçük lord'un isteğini kırmayarak hasretle bahsettiği ve israrla istediği fotoğrafı budara sunmaktan gurur duyarım. Tarihi çıbıkların altında kolları açık şekilde poz veren Arda (ThePumpkinking). Kolu görünen kişi ise Küçük Lord'un kendisi.
Adet yerini bulsun diye yazıyorum. Canon EOS 300D ile çekildi.

Çarşamba, Temmuz 01, 2009



Biraz memleket milliyetçiliği yapalım dedim bugün. Gelecek haftaya kadar yetiştirmem gereken bir sunum olduğu için bu aralar huzursuzum ve güvenli bölgemi hatırlamaya sıklıkla ihtiyaç duyuyorum. Benim güvenli bölgem Eğirdir. annemin doğduğu ve 11 yaşına kadar yaşadığı ilçe. 18 yaşıma kadar her yıl eylül ayında o yılın en güzel, en huzur verici 2 haftasını geçirdiğim yer. Bu fotoğraf 2004 yılında çekildi. Ardından 1 kere daha 2006'da gittim. Aynı kareyi tekrar çekmek istedim ama hayalkırıklığıyla döndüm. Gölün suları çekilmiş ve adadaki otellerden biri manzaranın güzelliğini bozan saçma bir iskele yapmış.
Aklımda böyle kalmasını istiyorum.