Pazartesi, Ağustos 12, 2013

Bilimkurgu ve iktidar

Bilimkurgu okumaya lisedeyken başladım. Okuduğum ilk roman Ursula K. LeGuin'in Mülksüzler romanı olmuştu.Sonrasında bu edebiyat tütüne olan tutkum devam etti ve Stanislav Lem romanlarıyla perçinlendi. ancak, hiçbir zaman bir Asimov'cu olamadım. Arda'nın bu yöndeki yoğun propogandasına karşın Asimov'un mesela Foundation serisini bile bitiremedim. Sosyalbilimci olduğum için bu normal karşılanabilir. Okuduğum bilimkurgularda teknolojiden ziyade insan faktörünü aradım hep. İster Lem romanlarındaki gibi beyin ve fizyolojik boyutu olsun ister olumsuz ütopyalarda anlatılan alernatif politik sistem denemeleri olsun hepsinde bireyin başından geçenler, içine girdiği ahlaki çıkmazlar, düşünceleri ve duyguları, teknolojik taraftan ya da politik entrikalardan daha ilgi çekiciydi. Benim üniversite öğrencisi olduğum dönmede Metis yayınları Bülent Somay editörlüğünde bir bilimkurgu serisi yayınladı. Serideki kitaplar çıkar çıkmaz alıp okuyordum ve kitaplığımın başköşesi o dönemde bu kitaplara ayrılmıştı. Seriden en çok aklımda kalanlardan birisi Robert Shackley'in yazdığı "Mevki Uygarlığı". Bu kitap yine gelecekte geçiyor. Sıkı bir ihbar sisteminin olduğu ve insanların ihbar sonucu yargılanmadan mahkum edildikleri ve ceza olarak hafızalarının silindiği bir sistem var. Kitabın kahramanı bu tür bir ceza almış birisi, hafızası yok ve kendi ihbarcısının peşine düştüğünde geçmişini de hatırlamaya başlıyor.
Şu günlerde gazete okudukça çevremdeki insanlarla konuştukça bu kitabı hatırlıyorum. Her yere MOBESE, mahalleye ihbar kutusu, otobüse karakutu, ve büyük olasılıkla gerçek olan telefon dinlemeler falan derken son dönemlerde AKP bize bilimkurgu tadında bir hayat yaşatmaya başladı. Neredeyse tuvalette bile izleniyoruz (Al sana 1984, "Big Brother is Watching You"). Devlet heryerde, mahremimiz kalmadı. Ailemizi geçtik evcil hayvanımıza bile karışıyorlar. Bir eksiği var, teknoloji o kadar gelişmiş olmadığı için "Brave New World"'deki kuluçka makineleri yerine kadınları kullanıyorlar. "Alpha male" doğurana prim veriyorlar. Medya devlet kontrolünde (1984, War is peace, Freedom is Slavery, Ignorance is strenght) sık sık "Malabar Front"'dan haberler taşıyor bize (1984, "Remember the Malabar Front"). Bir gaza geliyoruz yok Doğu Türkistan, yok Arakan diye, Türkiye'den olanlardan uzaklaşıp dünyada diğer ülkelerde yapılanlara cıkcıklanıyoruz. Son olarak da ihbar kutularıyla bizi bizbirimizi satmaya teşvik ediyorlar (1984, "Underneath the chestnut tree I sold you and you sold me").Tahmin ediyorum AKP-Bilimkurgu ilişkisini kuran sadece ben değilim. Gezi sürecinde V maskelerinin bu kadar tutması da muhtemelen bu benzerliğin bir ürünü.
Kişisel olarak henüz Winston Smith kıvamına gelmedim. Evet, güvende hissetmiyorum ama onun kadar travmatize de değilim. Hayatın üzerinde kontrolüm olabileceği algısına halen sahibim.

Bunları düşününce aklıma AKP'nin yaptığı bir haksızlık da geliyor. AKP hükümeti, kendisine bu kadar ilham vefren bilimkurgu yazarlarına telif ödesin. Evet farkındayım, mesela Orwell'in mirasçısı yok, diğerlerinin de mirasçılarını takip etmek zor ama en azından icraatlarını dibine kopirayt ibaresinin koysunlar. Ayıp ediyorlar zannımca.

 Bir diğer önerim ise AKP'yi ödüllendirme yönünde. Derim ki AKP Hugo ve Nebula ödüllerine aday gösterilsin. Edebiyar dalında değil, Bilimkurguyu en iyi gerçeğe dönüştürme ve korku ütopyalarını hayata geçirme dalında. Çağrımı da şöyle yapıyorum:

"Eyy Hugo, Eyy Nebula sen kim oluyorsun ki benim başbakanıma bir ödül bilem vermiyorsun, adam mısın lan sen?" Kasımpaşa şivesini iyi özümsemiş miyim? ne dersiniz?

Cuma, Ağustos 02, 2013

Irkı: Tekir

Üniversitenin son yılında Prof. Dr. Güler Fişek'ten bir ders almıştım. Family psychology. Ders aileye farklı perspektiflerden yaklaşan okumalara maruz bırakıyordu bizi. Antropolojik açıdan, sosyolojik açıdan hatta tarihsel açıdan bakan makaleler vardı. Dersin dönem sonu ödevlerinden biri de bir Genogram yapılmasıydı.
Aile hikayelerini, eskiden olanlar vs dinlemeye ilk kendimi bildim bileli meraklıyımdır. Bu yüzden geveze yaşlılar çocukluğumdan beri beni pek severler. Onlar anlatsın, ben ağzım açık dinleyeyim. Bu ödev bu yüzden de ilgimi çok çekti. Hemen bilgi arayışına başladım. Baba tarafım çabuk bitti. Bilinen pek akraba yok, bilinen tarihçede ise birçok göç olduğundan ancak 4 kuşak geriye gidebildim ve babamın dedesi Kaşif Altan'a ulaştım. Kaşif Dede ya da çevrede yaşayan kürt aşiterlerinin deyişiyle Kaşo, benim için fantastik bir masal kahramanı gibidir. Bababannemle geçirdiğim günlerde sürekli onun ve muhteşem kısrağı kuruş'un hikayelerini dinlerdim. Nasıl ata ustalıkla binermiş, kürt aşiterlerinin arasında nasıl arabuluculuk yaparmış, aileler arası düşmenalık yüzünden ailesinin önce Kemah'tan erzincan'a, sonra da İstanbul'a nasıl taşımış... İlkokulda babannemin ölümünden sonra en azında Kuruş ete kemiğe büründü benim için. Eşyalar arasından yanında yavrusuyla bir fotoğrafı çıktı. Güzel bir ingiliz atı. İşin bir de saray tarafı var. Arda benimle çom dalga geçer "saraylı" diyerekten. Ben de "babamın dedesi dolmabahçe sarayında ibrikçibaşıymış"derim. O hikaye ile ilgili de detaylar öğrendim. Genogram için bir gün babamı sorguya çektim, bir diğer gün amcamı sorguya çektim ve kısa ama renkli hikayeyi kolayca tamamladım.
Annemin tarafı daha çetrefilliydi. Yüzyıllardır Eğrdirde yaşadıkları için ve oranın en bilinen ailelerinden oldukları için pek çok bilgiye ve kaynağa ulaştım. Annemin en büyük kuzeninden nenemin ilk talibi ve nenem onunla evlenmeyince hayatı boyunca bekar kalan Tevfik Bey'i duydum. Ailenin lakabının sebebi olan "Gubur İncikli Salih" ile aramızda kaç kuşak var onu belirledim. Ailede bulunan bazı genetik hastalıkların nereden geldiğini saptadım (Ispartalı bir aileden gelin gelirken çeyizinde getirmiş hepsini).
Bu kadar bilgi topladım ama kimse bana ertnik kökenimle ilgili birşey söylemedi, söyleyemedi. İhtimaller söyle: Gürcü, Çerkez, Acem, Kürt, Ermeni, Rum, Türk. Hatta hatta bunların bir karışımı. Aile hikayesi göçlerle dolu tek kişi ben değilim bu ülkede. Yüzyıllarca kaydın tutulmadığı, birçok göçün yaşandığı ve öncesinde de binyıllarca birçok farklı kültüre ev sahipliği yapmış bir ülkede ırktan, soydan bahsetmek abesle iştigaldir.

Buna getirecekleri karşı argüman tahminimce şu olacaktır: "Sen kendini ne olarak görüyorsun? kendini nasıl tanımlıyorsan o ırka mensupsun" Cevabım şu: BEN TEKİRİM