Pazartesi, Temmuz 13, 2009

Kirliliğin Fotoğrafı



Özel gün ve özel istek temalı postları saymazsak neredeyse bütün fotoğraflarda Eğirdir var ve mutlaka 1-2 çift laf etmişim göldeki bozulmadan. Bugün biraz araştırma yaptım bununla ilgili. Göldeki kirlenme oranı ve bozulma gerçekten de beklediğimin oldukça üzerindeymş ve iyi haber birileri bu konuda çoktan birşeyler yapmaya başlamış bile.

Bir gazete haberiyle başlayalım:

O KİRLİLİĞİN FOTOĞRAFIDIR: Türkiye’nin ikinci büyük tatlı su kaynağı olan, doğa harikası Eğirdir Gölü kirlilik alarmı veriyor
Çevresindeki yerleşim yerlerinin evsel ve sanayi atıklarıyla, tarım ilaçlarıyla kirletilen Eğirdir Gölü’nde hazin sonu önlemek için çalışmalar sürerken, sudaki balık türleri hızla yok oluyor.

Milliyet gazetesinin haberine göre; Göldeki zengin balık türleri ve tatlı su ıstakozu kerevitin hızla azalarak tükenme noktasına gelmesi üzerine Isparta Valiliği ve Çevre Orman İl Müdürlüğü’nün geçen yıl uygulamaya başlattığı Eğirdir Gölü Yönetim Planı’na en büyük proje desteği WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Siemens Ev Aletleri’nden geldi. İki yıl sürecek çalışma kapsamında, gölün eski canlılığına kavuşması için balıkçılık ve tarım eğitimleri veriliyor, ekoturizm alternatifleri hazırlanıyor.

50 kilometre uzunluğu, 16 kilometre genişliğiyle Isparta’nın denizi olarak algılanan Eğirdir Gölü’ne gelecekte de Antalya ve Ankara’nın potansiyel su kaynağı gözüyle bakılıyor. Göl, geçen sene yaşadığı kuraklık tehlikesini bu yıl gelen yağışlarla atlatmış gibi görünse de, çevresindeki 80 yerleşim yerinin evsel ve sanayi atıklarıyla, tarım ilaçlarıyla acımasızca kirletiliyor.

Proje desteği

2008’de hazırlanan yönetim planının hedefi, gölün kirletilmesine engel olmak... Yönetim planının hazırlanmasında da aktif olarak yer alan WWF Türkiye, planın uygulanması aşamasında da Siemens Ev Aletleri’yle “Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat” isimli proje için işbirliği yaptı. Proje kapsamında, gölün çevresinde konuşlanan çiftçilerin tarım ilaçlarıyla gölü kirletmemeleri, damla sulama yöntemleriyle su kaynağını daha planlı kullanmaları için eğitim veriliyor. Göldeki balık türlerinin azalması sonucu uygulanan avlanma yasağıyla zor durumda kalan balıkçılara, sürdürülebilir balıkçılık eğitimi uygulanıyor.

Projeyi Eğirdir’de anlatan Siemens Ev Aletleri Pazarlama Müdürü Ayşe Özkaya, “Eğitimler sayesinde çiftçilerimiz, hem kendi arazileri hem de ülkemizin ve dünyamızın geleceğinin korunması adına ellerinden geleni yapacak” dedi. WWF Türkiye Genel Müdürü Filiz Demirayak ise “Gölün gelecekte var olabilmesi, sürdürülebilir tarım ve balıkçılık faaliyetleri, bölgedeki kirlilik unsurlarının bertarafı ve yöre halkına alternatif geçim kaynağı sunacak faaliyetlere bağlı. Göldeki kirliliğe ‘dur’ denilmeli” diye konuştu.

Balıkçılar: Lağım çukuru gibi kokuyor

Göldeki balık türlerinin hızla yok olması üzerine 2008’de 4 yıl süreyle uygulanacak av yasağı getirildi. 2005’te 114 ton kerevit (tatlı su ıstakozu) avlanırken, bu 2007’de 11 tona düştü, şimdi ise çok daha az miktarda olduğu tahmin ediliyor. Yakın zamanda yüzlerce ton avlanan sudak balığı ise neredeyse hiç kalmadı. En büyük geçim kaynaklarının yok olmasından korkan balıkçılara göre, derelerin atık taşıdığı gölün tabanı lağım çukuru gibi kokuyor.


Bugüne kadar göldeki bozulmayla ilgili bilgilerim kendi gözlemlerimden, bölge halkının (çoğunlukla annemin kuzenleri) anlattıklarından ve nenemin anlattığı eski hikayelerden geliyordu. Bozulma 1950’lerde başlamış. “Hizmet sektörü”nün hız kazanması ve dönem politikacılarnın uzun vadeli olmayan islah politikaları sonucu ilk büyük zarar göle tatlısu levreği (sudak) ya da yerli halkın deyişiyle “dişlibalık” yumurtalarının atılmasıyla başlıyor. Bunun sonucunda gölün faunasında ciddi değişiklkler olmaya başlıyor. Nenemin ben çocukken anlattığı bütün o güzel balık türleri mesela kavinne (Phoxinellus handlirschi ), sıraz (Capoeta pestai), Yağ balığı(Pseudophoxinus egridiri) ve adını nette bulamadığmı çiçek balığı, hızla yok olmaya başlıyor. Elde sadece bana göre yavan bir tadı olan sazan, biraz gümüş balığı, sudak ve eğrez kalıyor. Nenem eski günlerden büyük bir özlemle bahseder. O lezzetli balıkları nasıl tuzladıklarını, göl kenarında buğday yıkanırken bütün balıkların akın akın geldiğini anlatır. Eski evlerin güzelliğinden de bahseder. Şu anda önünden konya yolunungeçtiği ilçe merkezinin güney kısmını oluştran evlerin önü o dönemde göle açılırmış. Her evin önünde gölden gelen suyun toplandığı bir havuz varmış. Annemler o havuzda toplanan yengeçleri seyrederlermiş çocukken. Şu anda göl kıyısında bu güzel evlerden bulmak imkansız. Hepsinin önünden sevimsiz br asfalt geçti ve daha da fenası eski evlerin sahipleri bu konakların önlerine betonarme apartmanlar diktiler. Bu apartmanlarla ilgili anılarımı ve çocukluk tepkilerini başka zamana bırakacağım. Şimdilik odağımız farklı...
Sudak’ın ardından kerevit gelmiş göle. Bu gerçekten ilginç çünkü bugün bu aaştırmayı yapana kadar ben de kereviti gölün orijinal faunasındaki canlılardan biri sanıyordum. Böyle değilmiş. Kerevit tohumları 1966’da atılmış ve 1980’lere kadar göl dünyanın en büyük kerevit üreticisiymiş. Ardından yanlış avlanma ve bilinçsizlik nedeniyle kerevitlerde bir çeşt mantar türedi ve bu kapı da kapandı.
Bununla beraber Demirel iktidarı döneminde gölün suları Isparta ovasını sulamak için kullanılmaya başlandı. Ardından Gönene ve karacabey barajlarına da su gönderilmeye başlandı. Göün sulaı çekildikçe çekildi. Hatta hak arasında “Demirel gölü kurutmaya çalışıyor” esprileri dönmeye başlamış bu dönemde.
Bugünkü hali gazete haberlerinde görüldüğü gibi. 4 yıl süreyle balık avlanması yasaklanmış . Yeni projeler geliştirişmiş ancak ek çoğu için çok geç. Geri dönülemeyecek bir yerdeyiz. Göle her bakışımda 1950’lerde iktidarda olan “merhum” bazı politikacıları ve ısparta’nın “Çoban Sülü"sünü “SEVGİYLE”!!!!! anıyorum.

Not: Bunu yazarken bilgilerimi doğrulamada, yeni bilgiler edinmede ve balık isimlerinin latıincelerini bulmamda faydası olan bir kaynağı yazmadan geçemeyeceğim.
Kesici, E., & Kesici, C. (2006). Eğirdir Gölü (Isparta)’nün Doğal Yapısına Yapılan Müdahalelerin Gölün Ekolojik Yapısına Etkileri . Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, 23, 99-103.

Not 2: Nenemin yazılışı “nene” dir. Nine değildir. O sadece benim nenemdir. Şadiye Talay’dır.

Hiç yorum yok: